28 Kasım 2018 19:28

İstanbul Sanayi Odası´nın (İSO) kasım ayı meclis toplantısında konuşan Bakan Selçuk, eğitimin kendi başına bir yapı olmadığını ifade ederek, eğitimin demokrasiyle ve ekonomiyle birlikte hareket etmesi gereken bir üçlünün sac ayağı olduğunu söyledi.
 
Bu sebeple eğitimi sınıfların içerisinde olup biten bir hadise olarak değerlendiremeyeceklerini dile getiren Selçuk, "Eğitim hayat sahnesinin her boyutunda hayat boyu devam eden bir işlev ve süreçtir. Bizim zeytinyağı ve su gibi ayrı ayrı bir mahiyette olan unsurlar olarak değil suyun içerisine karışmış şeker gibi bir arada olması gereken bir ulviyete ihtiyacımız var." diye konuştu.
 
"Bizim kuşağın kendisini taş devrinde hissedeceği yeni bir çağ geliyor"
İSO ile yapacakları iş birliklerinin önemi üzerinde duran Bakan Selçuk, oda ile birlikte büyük projelere imza atacaklarına inandığını söyledi. Sorumluluklarının farkında olduklarını belirten Selçuk, şöyle konuştu: "Bu imzaları biz bugünkü çocuklarımızın geleceği için düşünüyoruz elbette ama bizim doğmamış çocuklara hesabımız, vebalimiz var. Bunların üstesinden gelebilmek için de eğitimin niteliği konusunda oldukça yetkin çalışmalara ihtiyacımız var. Çünkü dünya başka bir yere doğru gidiyor. Önümüzdeki çağ şimdilerde dünyanın dördüncü büyük kırılması olarak değerlendirilebilir. Tarım toplumu, sanayi toplumu ve bilgi toplumu. Bizim kuşak üçünü birden yaşadı. Önümüzdeki 2040´lara doğru giden sürece baktığımızda bizim kuşağın kendisini taş devrinde hissedeceği yeni bir çağ geliyor. Buna ister singularity çağı deyin, ister tekillik çağı deyin bu çağı dijital olanın, fiziksel olanın ve biyolojik olanın birlikte aynı vücutta bedenleneceği bir çağı getiriyor ve bu bizim şimdiye kadar hiç görmediğimiz hiç alışkın olmadığımız bir şey. Yani insanların robotlarla birleşmeye başladığı, vücutlarımızdan ana robotların sıradanlaştığı bir şekilde insan beyninin kendi kapasitesinin artırabilmek için iş yerinin büyük bilgisayarına bağlanarak günlük işine yürütmesinin sıradanlaştığı bir döneme doğru gidiyoruz. Önümüzdeki 20-30 yıl belki geride kalan bin yıldan çok daha önemli."
 
"Biz bugün belki ABD ve gelişmiş ülkelerle aynı tarihte yaşıyoruz ama aynı zamanda yaşamıyoruz." diyen Selçuk, bu durumun fark edip zamanın ruhunu kavrayarak tedbir almanın öncelikli amaçları arasında olduğunu kaydetti. Millî Eğitim Bakanlığı olarak yapmak istedikleri çalışmalara değinen Selçuk, "Yapmak istediğimiz şey Türkiye Cumhuriyeti’nin maddi ve manevi bekası açısından yeni bir atmosferi, habitatı ortaya çıkarmak. Bunu çıkarmakla ilgili Türkiye çok büyük bir birikime sahip ama birikiminin tümünü kullanması gerekiyor. Bu bir bakanının ya da kişinin kendi cep telefonu ile olacak iş değil, Türkiye’nin birikimine ihtiyacımız var. Birisi bir yerde ´biz´ diyorsa muhakkak öteki vardır. Bizim ´hepimiz´ dememiz gerekiyor. Bunu demediğimizde ülkenin, millet olarak belirli bir odak yaratması ve bu odağın etrafında nüfuz alanı oluşturması gerçekten çok zor." değerlendirmesinde bulundu.
 
"Veriye dayalı politikalar üretilmezse, ortaya çıkacak politikaların sahiciliğinden söz edilemez"
Türkiye´de öğretmenlerin daha fazla katkıya ihtiyaçları bulunduğunu dile getiren Selçuk, aksi takdirde zamanın onları bazı sorunlarla karşı karşıya bıraktığını söyledi. Öğretmenlere her konuda destek olacaklarını vurgulayan Selçuk, öğretmenlerin niteliği yükseldikçe daha fazla yol alma olanağının ortaya çıkacağını aktardı. Bakan Selçuk, veriye dayalı yöntem ve metodolojiyle çok fazla uğraştıklarının altını çizerek, şunları kaydetti: "Verinin kullanımı eğer sahicileşmezse, veriye dayalı politikalar üretilmezse, karar destek sistemleri oluşturulmazsa ortaya çıkacak politikaların sahiciliğinden söz edilemez. Bu anlamda veriye dayalı politikalar üretmek ve bunun da yazılımsal ve donanımsal alt yapısını kurmak önümüzdeki bir kaç ay içerisinde halletmeye çalıştığımız konulardan bir tanesi. Bu altyapı oluştuktan sonra bir eğitim ve öğrenme analitiği bakış açımız var. Bu Türkiye’nin ilk kez konuştuğu bir şey. Eğitim analitiği ve öğrenme analitiği dediğimiz şey bütün süreçlerin ölçülebilirliği ve değerlendirilebilirliği üzerine yeni bir metodoloji dünyada kullanılan. Fakat Türkiye kendi öğrenme süreçlerinin kalitesi üzerinde çok fazla duramadı. Son 16 yılda inanılmaz derecede fiziksel, dijital alanda, öğretmen sayısı, derslik sayısı gibi alanlarda çok büyük atılımlar yapıldı. Şimdi bu yapılanların üzerine bir şeyler yapmamız lazım. Biraz girdi temelli olmaktan, çıktı ve ürün temelli oluşa doğru yönelmemiz lazım. Eğer şu ana kadar yapılan yatırımlar olmasaydı bizim nitelikten söz etmemiz mümkün olmayacaktı."