14 Kasım 2022 18:42
Özer, son yirmi yılda eğitimdeki dönüşümlere değinerek, bir ülkenin en önemli ve kalıcı sermayesinin beşeri sermaye olduğuna, beşeri sermayenin niteliğini artıracak en önemli enstrümanın da eğitim olduğuna işaret etti. 2000'li yılların başında başörtüsü ve katsayı gibi antidemokratik uygulamaların yaşandığını, okullaşma oranlarının yüzde 50'nin altında bulunduğunu kaydeden Özer, "Beş yaştaki okullaşma oranları yüzde 11, ortaöğretimdeki okullaşma oranı yüzde 44 idi. Ama son 20 yılda üç boyutlu bir başarı hikayesi var. Birincisi fiziksel yapı, yani derslik sayıları üç yüz binlerden sekiz yüz elli yedi binlere ulaştı. Doğu batı hiçbir ayrım yapılmadan sağlandı. 19 yılda, beş yaştaki okullaşma yüzde 11'den yüzde 97'ye çıktı. Ortaöğretimdeki okullaşma oranları yüzde 44 iken bugün yüzde 95 oldu. İlkokuldaki okullaşma oranı yüzde 99.63, yani yüzde yüz. Ortaokuldaki okullaşma yüzde 99.44. Bunları sağlamak için sosyal politikalar uygulanıyor. Garip gurebanın çocuklarının okulların devam ettirebilmesi için burslar, pansiyonlar, taşımalar eğitimler, ücretsiz yemek gibi destekler sağlanıyor. Bir buçuk milyon öğrenci ücretsiz yemek yiyor." dedi.
Özer şöyle devam etti:
"Eğitim sistemi artık demokratikleşiyor. Düşünün, bu ülkede ülkenin kız çocuklarının eğitime erişiminin önünde başörtüsü engeli vardı. Sonra da 'kız çocuklarının okullaşması lazım' diyorlardı. Ama kimse o zaman kadın hakları ile ilgili konuşmadı. Meslek liselerinde, katsayı uygulaması ile ülke, ekonomik kalkınmasını yerine getiremesin isteniyordu. Katsayı uygulaması nedeniyle bu ülke üç büyük bedel ödedi: Birincisi, mesleki eğitimde iş gücü piyasası aradığı elemanı bulamadı. İkincisi, okullar arası başarı farkı derinleşti. Üçüncüsü, meslek liselerinde devamsızlık, terk oranları ve madde bağımlılığı gibi başka sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Biz kaldırdık bu zararlı katsayı uygulamasını. Bunlar yapılırken, kaliteden de ödün verilmedi."
PISA ve TIMSS uluslararası öğrenci başarı araştırmalarına göre Türkiye'nin son yirmi yılda girdiği tüm araştırmalardan bir önceki döneme göre puanlarını yükselterek çıktığını dile getiren Özer, "Eğitim sistemi bu kadar büyümesine rağmen, öğretmen ve derslik başına düşen öğrenci sayısı, 2000'li yıllardan çok daha güçlü hale geldi. OECD ortalamaları yakalandı. Yani kalite sürekli iyileşiyor. Bunu başaran ülke çok az. Bir taraftan 2000'li yıllarda 2.3 milyon civarında ortaöğretim öğrencisi var, şu anda 6 buçuk 7 milyon. " ifadesini kullandı.
Özer, "2000'li yıllarda beş yüz binlerde olan öğretmen sayısı, şu anda 1.2 milyona ulaştı ve bunun büyük bir çoğunluğu da kadınlarımızdan oluşuyor. Beş yüz bindeyken yüzde kırkı kadınlarken öğretmenlerin, bir nokta iki milyona ulaştığı zaman yüzde elli dokuzuna ulaştı kadın öğretmenlerimizin sayısı." dedi. Türkiye'nin ilk kez eğitime erişim problemini aşıp, eğitimdeki niteliği artırmayla ilgili yoğunlaşabilme imkanına kavuştuğunu ifade eden Özer, "Bu sürecin lideri olan Sayın Cumhurbaşkanımıza, eğitime vermiş olduğu değer ve bütçede eğitime pozitif ayrımcılık yaptığı için şükranlarımı sunuyorum" diye konuştu.
Bakanlık olarak yeni dönemde üç unsura ağırlık verildiğini anımsatan Özer şunları söyledi:
"Birincisi okul öncesi eğitim. Okul öncesi eğitim, eğitim kademelerinin en kritik aşamasını oluşturmakta. Çünkü eğer okul öncesi eğitime erişimde dezavantajlar ve kısıtlamalar varsa eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirebilmeniz, okullar arası başarı farkını ortadan kaldırabilmeniz mümkün değil. 2000'li yıllarda beş yaşta okullaşma oranı yüzde 11. Üç dört yaş yok zaten. Göreve geldiğimde, üç yaşta Ağustos 2021'de yüzde 9 olan okullaşma oranını şu anda yüzde 16'ya çıkardık. 4 yaşta okullaşma oranı yüzde 16 iken bugün yüzde 35'e, 5 yaşta okullaşma oranı yüzde 65 iken bugün yüzde 97'ye yükseldi, yıl sonu yüzde 100'e çıkaracağız inşallah. Türkiye'de 2 bin 782 anaokulu vardı, biz, 3 bin yeni anaokulu yapmak için yola çıktık. Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde proje başlattık, bir yılda 2 bin 50 bağımsız anaokulunu hizmete aldık, 15 bin 500 anasınıfı açtık. Bu, 3 bin 100 tane bağımsız anaokuluna tekabül ediyor basit olarak. Dolayısıyla 5 bin 150 bağımsız anaokulu kapasitesine ulaştık. Bakın bu adımlar 1 yılda oldu."
Okul öncesi eğitimle ilgili eğitim ekonomistlerinin söylediği 'Uzun vadeli getirisi maksimum ama yatırım maliyeti minimum olan eğitim yatırımıdır.' cümlesine işaret eden Özer, "Çünkü okul öncesi eğitim sadece bilişsel becerileri güçlendirmez, aynı zamanda psiko-sosyal, duygusal gelişimlere de katkı vererek bilişsel olmayan becerileri de güçlendirir." ifadesini kullandı. Özer, "Okul öncesi eğitime giden bireylerin, gitmeyen bireylere göre eğitimde ve istihdamda kalma süreleri çok yüksek ama kritik bir şey daha var. Suça bulaşma oranları da çok düşük. Yani biz okul öncesi yatırımla bu ülkenin geleceği için çok ciddi bir yatırım yapmış olduk. Bu sayede aynı zamanda çocuğunu okula ücretsiz gönderemeyip evinde kalan kadınların istihdamına da imkân sunulmuş olacak. " değerlendirmesinde bulundu.
Özer, Bakan yardımcılığı döneminden itibaren mesleki eğitimi ayağa kaldırmak için çalışmalar yaptıklarını belirterek yaptıkları hamleyle sektörün tüm temsilcilerini eğitimin tüm süreçlerine dâhil ettiklerini söyledi. Özer sözlerini şöyle sürdürdü: "Meslek liselerinin döner sermayede üretim kapasitesi 200 milyon civarındaydı, 2021 yılını 1 milyar 162 milyonluk gelirle kapattık. 2022 hedefimiz 1 buçuk milyar, muhtemelen 2 milyar olacak. 28 Şubat sürecinin uzaklaştırdığı akademik başarıdaki öğrenciler, tekrar meslek liselerini tercih etmeye başladı. Yüzde 0,12'lik puanla öğrenciler gelmeye başladı. Öğrenci, yaparak ve üreterek öğrenmeye başladı. Öğrenci eğitim alırken para kazanmaya da başladı."
55 AR-GE merkezi kurduklarını anlatan Özer, meslek liselerinin fikri mülkiyet hakları noktasında kapasitelerini geliştirmeye başladıklarını kaydetti. Özer, bu kapasitenin diğer okullara da yaygınlaştırılmaya başlandığını söyledi. Özer, "Millî Eğitim Bakanlığının yıllık ürün tescil sayısı 2.9 idi. Yılda 3 ürün tescili yani. 2022 yılında 8 bin 300 ürünün tescilini aldık. Artık meslek liseleri yurt dışına ihracat yapmaya başladı." dedi.
Özer, mesleki eğitimdeki ikinci iyileştirme hamlesinin mesleki eğitim merkezlerinde yapıldığını kaydederek Mesleki Eğitim Kanunu'nda yapılan değişikliğe işaret etti. Özer, öğrencilerin her ay almış oldukları asgari ücretin üçte biri, yüzde otuzu olan miktarın devlet tarafından ödenerek işveren üzerinden o yükün kaldırılmasını sağladıklarını, kalfaların da artık yüzde otuz değil, yüzde elli almasıyla ilgili iyileştirmelerin Meclisteki düzenlemeyle sağlandığını bildirdi. Özer, "Tüm Türkiye'de mesleki eğitim merkezlerindeki çırak, kalfa sayısı 159 bin idi. Bugün 1 milyon 15 bin oldu bu sayı. 2022 hedefimiz 1 milyondu, dün itibarıyla bu hedefimizi aşmış olduk." bilgisini paylaştı.
Bir diğer önemli hamlenin de okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimlerinin çok boyutlu olarak desteklenmesi olduğunu belirten Özer, "Bunun için iki adım attık. Birincisi, öğretmenlerimizin mesleki ve kişisel gelişimlerine özel önem verdik ve okul temelli mesleki gelişim programını başlatalım ve ilk kez okul temelli, siz değerli okul yöneticilerinin okullarınızdaki öğretmenlerin hangi eğitime ihtiyacı varsa onu planladığı ve bütçesini bizim gönderdiğimiz bir eğitim modeline geçiş yaptık. 2021 yılında öğretmenlerin eğitimi için kullanılan bütçe sadece 8.9 milyonken bu seneki bütçe 292 milyon. Bunun 210 milyonunu okullara gönderdik." diye konuştu.
Özer şunları söyledi:
"Mesleki gelişim topluluklarını kurduk. Aynı zamanda iyi uygulamaların yaygınlaşması için öğretmen ve okul yöneticisi hareketlilik programını başlattık. ÖAB'yı devreye aldık. Tatillerde ve ara tatillerde öğretmenlerimizin okula gelmek zorunluluğunu kaldırarak ÖBA üzerinden eğitimlerini tamamlayabilme imkânı getirdik. 2020'de öğretmen başına düşen yıllık ortalama eğitim saati 44 iken 2021'i 94 saatte kapattık. 2022 hedefimiz 120 saatken öğretmen başına şu anda 194 saate ulaştık. İlk kez, öğretmen eğitiminde OECD ortalamasının çok üzerine çıktık."
Konuşmasında Öğretmenlik Meslek Kanunu'na da değinen Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tüm süreç istişarelerle gerçekleştirildi ve isteğe bağlı bir mekanizma kuruldu. On yıllık öğretmenimiz, 180 saat uzaktan eğitim ve bir sınav -ama öğretmenin yeterliliğini ölçmeye yönelik sınav değil, aldığı bu eğitimi değerlendirmeye yönelik bir sınav- ardından uzman öğretmen, 240 saatlik eğitim ve bir sınavla başöğretmen mekanizması... Master yapmışsa uzman öğretmenlik sınavından muaf, doktora yapmışsa da başöğretmenlik sınavından muaf."
"Hiç kimse öğretmenimizi bizden daha fazla düşünemez"
Öğretmenlik Meslek Kanunu'na yönelik boykot çağrılarına değinen Özer, kapsam içindeki 600 bin öğretmenin aileleriyle birlikte 2,5 milyon kişilik bir kesime karşılık geldiğini, o nedenle seçime doğru giderken konunun rant olarak görüldüğünü kaydetti. Özer, inanılmaz algı operasyonları yapıldığını belirterek şunları söyledi:
"İnanılmaz troll hesaplar... Hepsini tek tek çıkardık. Hiç geri adım atmadık çünkü yaptığımız şeyde bir problem yok, yani irrasyonel bir durum yok. Şartlarını sağlayan öğretmenlerimizin yüzde 95'i uzman ve başöğretmenlik için başvurdu. Başvuran öğretmenlerin yüzde 99'u eğitimlerini tamamladı. Eğitimlerini tamamlayan öğretmenlerimizin yüzde 98'i de sınava başvurdu. Ben tüm öğretmenlerimize o boykot çağrıları yapanlara, trollere prim vermedikleri için en içten şükranlarımı sunuyorum. Hiç kimse öğretmenimizi bizden daha fazla düşünemez. Mümkün değil. Biz bu eğitim sistemindeki öğretmenlerimizin koşullarını iyileştirmek için çırpınıyoruz."
Kanun'a ilişkin Danıştay'a başvurulduğunu, Danıştay'ın bütün itirazları reddettiğini belirten Özer, "Anayasa Mahkemesi karar vermedi. Kararı erteledi. Sanki yeni bir açılım yapılacakmış gibi sendikalar, STK'ler algı operasyonları yapmaya devam etti. Hatta Millî Eğitim Bakanlığı olarak bizden sınavı ertelememiz talepleri oldu. Sorular basıldı. Salı günü itibarıyla da bütün illere, ilçelere evraklar ulaştırılacak. Baktılar ki olmuyor. Bu defa deli saçması bir iddia ortaya atıldı: 'Sınav soruları elden ele dolaşıyor.' Hemen suç duyurusunda bulunduk." dedi.
Bu dönemin tarihi yazılırken kimlerin öğretmenin yanında olmadığı hâlde yanındaymış gibi davrandığının da yazılacağını ifade eden Özer, "Hayatında bir tek öğretmen ataması yapmamış olan kişi, sanki öğretmen sevdalısı gibi ortaya çıktı. 19 yılda 750 bin öğretmen ataması yaptık. Eğer Millî Eğitim Bakanlığı 'Tüm öğretmenler sınava girmek zorundadır.' deseydi tüm öğretmenlerin maddi haklarının iyileştirilmesi için o zaman eylem yapılabilirdi. İsteğe bağlı. Şunu açıkça deklare ettik: 7354 Sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu sadece bir başlangıçtır. Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun nihai hâli değildir. Her yıl iyileştirmelerle öğretmenlerimizin koşullarını düzeltecek kanuni düzenlemelerin yapılmasına açıktır. Önemli olan, Öğretmenlik Meslek Kanunu adında öğretmene mahsus bir kanun olmasıdır. 3600 hakkı ilk defa öğretmenler için bu Kanun üzerinden düzenlendi. Daha sonra diğer meslek grupları için 3600 düzenlemesi getirildi. Sanki bunlar zikredilmemiş gibi, sanki bu kanuni düzenlemelere yeni iyileştirmelere açık değilmiş gibi sürekli bir algı operasyonu yapılması gerçekten kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir durum. Ben inanıyorum ki 19 Kasım'da bu sınav yapıldıktan sonra herkes oturup değerlendirecek. Kimler hangi manipülasyonları yapmış? Kimler bu haklara kavuşmamızı engellemek için sanki bizim yanımızdaymış gibi davranarak sureti haktan göründü. İstirhamım, onları gözden geçirmeniz." ifadelerini kullandı.
Okul iklimini güçlendirmek, okulların sağlıklı güvenilir ortama sahip olabilmesi için çalıştıklarını belirten Özer, "Eğitimimizin kalitesini sürekli artırmak, eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek, kimsenin sosyo ekonomik arka planına bakmaksızın herkesin en nitelikli eğitime erişimini sağlamak üzere seferber olacağız." dedi.
" On beş ayda tüm hedeflerimize teker teker ulaştık"
Özer, on beş ay boyunca yapılanları da şöyle anlattı:
"On beş ay içinde koyduğumuz hedeflerin her birine teker teker ulaştık. Yıllardan beri düşünen arkadaşlar var. Yıllardan beri bu ülkede okullara kütüphane kurmak için kampanyalar düzenleniyordu, değil mi? Şuraya işte kitaplarınızı gönderin. İki ayda bitirdik. İki ayda 16 bin 361 tane kütüphane yaptık. Kütüphanedeki kitap sayısı 28 milyon iken bunu 103 milyona çıkardık. Bir sene içinde... 2 bin atıl köy okulunu köy yaşam merkezine çevirdik. 2023 yılının sonuna kadar 6 bin 970 köy okulunu anaokulu, ilkokul ve halk eğitimi merkezi olarak vatandaşlarımızın hizmetine sunacağız. Bir yılda okul öncesi eğitimde aldığımız mesafe, mesleki eğitimde aldığımız mesafe. Yani neyi gösteriyor bu? Aslında Millî Eğitim Bakanlığının öyle bir kapasitesi var ki eğer odaklanırsanız ve bütçenizi de bu odaklandığınız konulara teksif ederseniz çok kısa sürede mesafe alabilmek mümkün. O kronik problemleri çözebilmek mümkün. İnşallah, el ele vererek bunları çok daha iyi noktaya getireceğiz."
Okullardaki bağış sorununu da her okula bütçe göndererek çözüldüğünün altını çizen Bakan Özer, eğitim sisteminin çok daha iyi noktalara geleceğini söyledi. Özer, emekleri için tüm eğitim yöneticisi ve öğretmenlere teşekkür etti.
Güncel Haberler
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI TEKİN, 81 İLİN MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRÜYLE BULUŞTU
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Bakanlığın yürüttüğü faaliyetlere ilişkin değerlendirmelerde bulunmak üzere bakan [...]
08 Kasım 2024 13:36
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINDAN "10 KASIM"DA, ANITKABİR'DE ANLAMLI SERGİ
Ders Kitaplarındaki Tarihî Atatürk Portresinin Orijinali, Anıtkabir'de Sergilenecek.
09 Kasım 2024 10:06
OKUL ÖNCESİ, İLKOKUL VE ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİNE ARA TATİL ETKİNLİKLERİ HAZIRLANDI
Millî Eğitim Bakanlığınca, öğrenmelerin ara tatilde desteklenmesi, velilerin öğrenme süreçlerinde rol alması ve çocukları ile [...]
08 Kasım 2024 15:33
"EVDE VE HASTANEDE" SUNULAN İMKÂNLARLA 11 BİN ÖĞRENCİNİN EĞİTİMİ KESİNTİSİZ SÜRÜYOR
Millî Eğitim Bakanlığınca, hastanelerde uzun süreli yatarak tedavi gören veya zorunlu öğrenim çağında sağlık problemleri [...]
07 Kasım 2024 14:17